FARKINDALIK:
Çömez yakınıyormuş:
“Bize öyküler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun.”
Usta yanıt vermiş:
“Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse hoşuna gider miydi?”…
Paul Brunton
***
Farkındalık, attığımız her adımda, yaptığımız her işte, her düşündüğümüzde kendimize şu soruyu sormaktır;
“Bunu yapmayı ya da bunu düşünmeyi ben mi istedim?”
Farkındalık düşüncelerimize hâkim olabilmektir.
Su içerken önce su bardağına dokunuruz, dokunduğumuzu onaylarız. Şu an su bardağına dokunuyorum. Sonra bardağı kaldırırız ve kaldırdığımızı onaylarız. Sonra suyumuzu yudumlarız. “Şu an su içiyorum ve sadece su içiyorum” deriz. İşte şimdiye kadarki en güzel suyu içtiniz. Sadece su içtiniz ve farkında olarak su içtiniz. Su içerken aklımıza düşünceler mi geliyor? “Ben sadece su içiyorum, düşünmeyi ben istemiyorum. Düşünceler dışarıdan geliyor” diyebilmek farkındalığımızı sağlayacaktır.
Farkındalık yapılan eylemle bütünleşebilmektir. Bu da sadece “AN’da kalarak” gerçek olabilir. Çünkü düşünceler ya geçmişten anılar ya da gelecekten hayaller olarak gelir.
“Farkındalık kendimize tarafsız bir gözle bakabilmektir.”
***
Telafi edemeyeceğiniz dört durum vardır.
*Taş atıldıktan sonra!
*Söz ağızdan çıktıktan sonra!
*Fırsat kaçtıktan sonra!
* Zaman geçtikten sonra!
***
Ne diyor Mevlâna? “Allah’ı bulmadıysan neden aramıyorsun? Yok, eğer bulduğunu söylüyorsan, hani sende o sevinç o neşe? Sevgilisine kavuşan âşık böyle asık suratlı, mutsuz mu durur?
Sen neye nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar…