Ölüm nedir ki aslında…
Montaigne’in denemelerinden birinin adı gibi oldu bu başlık. Fazlasıyla sıradan. Lakin hayatın her anında dokunduğumuz, hissettiğimiz ve gördüğümüz her şeyde ölüm yok mudur? Elbette ölüm, bu dünyadan kopmak ve bu dünya tanımına göre bir yalnızlıktır. Ölüm, belirsiz bir yöne yönlendirilmiş, bizden çok uzaklarda varlığını çözemediğimiz sabit ve sönük bir yıldıza benzer ki sahipsizdir…
Ölüm bizden birer parça götürür hep biz yaşadığımız sürece…
Aynı son günlerde ağaçlardan kopuveren sararmış yapraklar gibi…
…ve sonra bizi de alır aşırır buralardan…
Gömer bizleri kara toprağın bağrına…
***
Yaşama gözleri yumanın kara toprakla buluşmasından sonra da devam eder hayat…
Üzerine yağmurlar yağar…
Çiçekler açar…
O çiçeklere arılar konar, bal yapar…
Üzerinde masmavi göklerden bulutlar süzülür…
Bir serçe konuverir yanıbaştaki gül dalına…
İki geveze karga kavga ediverir az ötedeki servi ağacının dibinde…
***
Bir Murat kardeşimiz vardı bundan bir yıl öncesine kadar…
İnsanlık timsali, herkesin yardımına koşan ama kendisini pek düşünmeyen…
Murat Tosunoğlu…
Bugün tam bir yıl oldu aramızdan ayrılalı…
Dile kolay ne çabuk geçmiş zaman…
Murat Kardeşimizi hiçbir zaman unutmadık ve unutmayacağız diğer ebediyete göçmüş gazeteci dostlarımız gibi…
O’nu bugün bir kez daha rahmetle anacağız…
Allah Rahmet Eylesin Mekanın cennet olsun Arkadaşım!